Rüya gibi bir köy... Doğayla bütünleşmiş taş evler, taş merdivenler, dar sokaklar, yüzyılların gizemine açılan pencereler, "kimler tıklattı, kimler girip çıktı " diye düşündürten zamanında görkemli oldukları her hallerinden belli zevkli ustaların elinden çıkmış oymalı kapılar, hele de ağaçlar ve tüm köyü sarmalamış çiçekler, bitkiler... Bir evin bahçe kapısına dönüştürülmüş oymalı dolap kapakları beni çocukluğuma götürdü. Anneannemin de duvara oyulmuş dolaplarında böyle kapaklar vardı. Gezi boyunca bize eşlik eden o cana yakın köpeği de unutmamak gerek, çocuklar pek sevdiler. Eşim, bize buradan bir ev verseler cennete çevirirdik deyip durdu ama dedim ya bizim için rüya gibi rüya ötesi bir atmosferdi. Gördüğüm en güzel eski yerleşimlerden biri. Bir kez daha üzüldüm bırakıp gitmek zorunda kalan o insanlar için, birçok yerde olduğu gibi burada da gidenler ve onların bıraktıklarına yerleşen yeni gelenlerin (onlar da başka mekanların gidenleriydi tabii) hazin öyküsünü duyumsayarak ve her şeye dokunma isteğiyle gezdim köyü, bir kez daha hem de daha ayrıntılı gezeceğim illaki…