Boğaz trafiğinin kontrolünün Osmanlı’ya geçmesini sağlayan Rumeli Hisarı’nın yapımı, 5 ila 6 bin arasında işçinin yoğun çabası sonucunda 4 ayda tamamlanmış. Hisarda konuşlandırılan 400 asker, Firuz Ağa komutasında Bizans destekçisi gemilere deyim yerindeyse göz açtırmamış.
İrili ufaklı 13 burcu bulunan Rumeli Hisarı’nı gezerken, fetih döneminden günümüze ulaşmış askeri araç-gerecin küçük bir kısmını yakından inceleme fırsatı bulabilirsiniz. Tabii bunun öncesinde hisar gezinizi daha da keyifli kılmak adına kadim yapının yanı başındaki mekânlarda kahvaltı yapmayı düşünebilirsiniz.
Kuşatma boyunca çatışmaların odak noktasında, Topkapı ve Eğrikapı arasındaki bölge yer alıyormuş. Çünkü o dönemlerdeki adlarıyla St. Romanos ve Adrianopolis kapılarını da kapsayan bu kısım, Konstantinopolis surlarının en zayıf bölgesini oluşturuyormuş.
İki kapı arasındaki alan, sadece kara ve deniz savaşlarına sahne olmamış. Özellikle Eğrikapı tarafındaki çatışmalar, kuşatmanın sonlarına doğru yeraltına bile kaymış. Osmanlı lağımcıları surları zayıflatmak, Bizans tarafındakiler ise onları durdurmak adına birçok tünel kazmış.
Fatih, kuşatma bitip de ordusu İstanbul’u büyük oranda kontrol altına aldıktan sonra Topkapı’dan şehre girmiş. İstanbul’un fethinin kritik olaylarına sahne olan bu bölgeyi yakından tanımak için gezinize Millet Caddesi’ne yakın konumdaki Aziz Romanos Kapısı’ndan başlayabilirsiniz.
Halen daha ayakta olduğundan Marmara Depremi sonrasında haberdar olduğumuz kapının çevresi, günümüzde güvenlik açısından epey sıkıntılı. Buna karşılık Eğrikapı bölgesi gerek atmosfer gerekse de gezilecek yerler bakımından çok daha zengin.
Sultan II. Mehmed, İstanbul fethinin Haliç surlarının düşmesine bağlı olduğuna inanmış. Dolayısı ile ordusunu oluşturan ve her biri yaklaşık 50 bin asker içeren üç grubu kıyı kesimine yakın mevzilendirmiş. Topları ise onlara destek olması için Galata sırtlarına konuşlandırmış.
Kuşatma süresince bir an bile ateşi kesmeyen Osmanlı topçusu, surlarda defalarca gedik açmış. Hatta yeri geldikçe Haliç’i kontrol altında tutan Bizans donanmasını baskı altına almışlar.
O dönem gök gürültüsünü andıran top sesleri ile inleyen Galata sırtlarına şimdi giderseniz İstanbul’un giderek azalan bohem ruhunu keşfedebilirsiniz. Zira kentin bu kesiminde, çok sayıda sanat galerisi bulunuyor. Tabii başta Galata Kulesi olmak üzere gezilecek simge mekânları da atlamamak gerekiyor.
Yani sözün özü; sanat, mimari ve tarih ile dolu keyifli bir gün geçirmek isteyenlerin aradıkları her şey, Galata’da fazlasıyla bulunuyor.
Yazı boyunca sık sık vurguladığım gibi Osmanlı ordusunun İstanbul’u fethedebilmesi için Haliç civarındaki kontrolü tamamen sağlaması gerekiyormuş. Ancak Cenevizli Giovanni Giustiniani’nin yönetimindeki Bizans kuvvetleri, bu bölgeyi savunmak için deyim yerindeyse canlarını dişlerine takmış.
Durumun çıkmaza girdiğini fark eden Fatih, kurmayları ile bir araya gelip Haliç’in kontrolü konusunda türlü fikirler üretmiş. Ancak sonunda 14 yıl önce Venedikli Gattamelata’nın yaptığı gibi gemileri karadan yürütmenin en iyi seçenek olduğuna karar vermiş.
Osmanlı donanmasının Beşiktaş açıklarında olması, bu fikrin uygulanmasını epey kolaylaştırmış. Venedik ve Ceneviz kalyonlarına göre çok daha küçük boyutlardaki Osmanlı gemileri, rota üzerindeki ormanlık alandan elde edilen keresteler üzerinde kaydırılarak Galata surları önünden Haliç’e indirilmiş.
72 gemiyi kapsayan bu lojistik başarısının gerçekleştiği rotayı takip etmek isterseniz, Dolmabahçe Kumbaracı Yokuşu’ndan Asmalı Mescid yönüne yürüyebilirsiniz. Daha sonra ise Tepebaşı’ndan Haliç’e doğru gitmeniz yeterli olacaktır.