Malum, küresel iklim değişikliği doğanın dengesiyle çok fazla oynamaya başladı. Bilim adamlarının Tuz Gölü ile ilgili öngörüleri de hem çok üzücü hem de korkutucu boyutta. 1995’ten itibaren göl yüzde 85 oranında küçülmüş ve gittikçe de küçülüyormuş. Yani bu gidişle torunlarımız Türkiye’nin ikinci büyük gölünü öğrenirken Tuz Gölü geçmiş zaman kipleriyle anılacak. Bizce görmek için biraz acele etmek lazım!
Böyle bir trekking türü yok aslında, bu yürüyüş sadece Tuz Gölü’ne mahsus! Hem adı göl olan bir yerde kilometrelerce yürümek ve batmamak da başlı başına bir macera. Gölün en dolu olduğu zamanlarda bile ortalama su seviyesi 1,5 metreyi geçmiyor. Ama doğa bu pek de belli olmaz, öyle çok uzaklaşmanızı da fazla önermiyoruz. Temmuz ayı gölde yürüyebileceğiniz en kurak ay ve gittiğinizde en fazla birkaç santim yüksekliğinde bir su tabakasıyla karşılaşıyorsunuz. Ayakkabılarınız elinizde çıkacağınız bu yürüyüşte ayak tabanlarınız biraz yanacak. Ama yüzeydeki mineralleri sayesinde bir süre sonra bebek ayağı gibi yumuşacık olacaklar. Yani bir nevi ayak terapisi yapmış olacaksınız. Bu arada bu minerallerin ne olduğunu da anmadan geçmeyelim. Tuz Gölü’nün çamurunda ve tuzunda magnezyum, hidrojen, iyot, kalsiyum, potasyum gibi öne çıkanlar da dahil toplam 22 çeşit mineral var. Çamurunu vücudunuza sürdüğünüzde de eklem ağrılarına, kramplara iyi geldiği söyleniyor. Ayaklarınızda egzama veya çatlak varsa iyileştiriyor, ayak kokusunu da gideriyor. Gölde yürüyüş yapıp döndükten sonra beyazlayan ayaklarınızı göl çevresindeki yıkama alanlarında yıkayıp tuzdan arındırabilirsiniz.
Sosyal medya çıktı çıkalı doğal güzellikler daha bir anlam kazandı. Tuz Gölü de muhteşem fonuyla Facebook ve Instagram’ın eskimeyen gözdesi. Gündüzü de çok güzel ama gece çekim yapacaksanız gökteki yıldızlarla yerdeki tuzun kaynaşmasını ve daire şeklinde çizdiği helezonları izleyebiliyorsunuz. Zaten en önerilen çekim zamanları da güneş ışınlarının gözü en rahatsız etmediği öğle vakti sonrası. Çıplak ayaklı artistik bir duruş, ufku süzen hülyalı bir bakış, sonsuzlukta asılı kalmış boş ya da dolu bir sandalyeyle nice sanatsal eser yaratıldı Tuz Gölü’nde! Arkası uçsuz bucaksız bir beyaz, sonu nereye çıkacak bilinmeyen upuzun bir yol ya da adı göl olsa da algıyı yanıltan koskoca bir çöl… Biz bu kadar kopya vermiş olsak da fotoğraflarınızın ne anlattığını belirlemek elbette size kalmış! Fotoğraf çekmek için bir zaman sınırı da yok, istediğiniz vakit gidip çekebilirsiniz.
Eğer bir Ankaralıysanız muhteşem bir gün batımı manzarasına sadece iki saat uzaklıkta olduğunuz için şanslısınız. Ama Aksaray’dan gelecekseniz daha da şanslısınız, sadece 80 km mesafe sonrasında bu manzaraya kavuşacaksınız. Günbatımını bir de Tuz Gölü’nde izleyin. Kadraja sığdırabilirseniz doğanın bütün renklerini ve her zaman yaşanmayacak o büyülü anları albümlerinize de taşımış olacaksınız.
Tuz Gölü’nün çevresindeki tesislerde ham maddesi tuz olan ürünler satıyorlar. "Tuz Müzesi" tabelasını göreceğiniz Acıkuyu sapağındaki Tuz Gölü Restoran da bu satış noktalarından biri. Müze diye kastedilen de aslında ürünlerin teşhir edildiği küçük bir çarşı. Satılanları tanıtırken de önce denemenizi istiyorlar. Doğal üretim olan bu ürünleri ellerinize sürerek denediğinizde yumuşatıcı etkisini hissedebiliyorsunuz.
İnsan psikolojisini en rahatlatan aktivitelerden biri de kuşları izlemek! Tuz Gölü ise kuşların en sevdiği üreme alanlarından biri ve dünya çapında nesli tükenmekte olan Flamingoların da yuvası. Kanat çırpıp üzerinizden geçen onlarca kuş türünden bazıları suna, angıt, kırlangıç; bazıları ise yaban ördekleriyle martı. Bu görsel şöleni izlemek ise Tuz Gölü’nün olmazsa olmazı! Giderken bir dürbün edinmeyi de unutmayın.
Sesim güzel değil mazeretine sığınmayın ya da şaka yapıyoruz sanıp gülümsemeyin. Biraz eğlenmek ve hoş bir anı yaratmak için tam da uygun yerdesiniz. Mikrofon yerine geçecek bir şey bulamasanız da endamınız yeter! Ama dans hünerleriniz varsa onları da kayda alıp ölümsüzleştirmek için Tuz Gölü en ideal sahnelerden!