Çarşının günümüzdeki çehresine kavuşmasına ise yine bir deprem vesile olmuş. 1894’de yaşanan büyük yıkım sonrası çarşı çökmüş ve ticaret de uzun bir süre durmuş. Onu onarmak için maddi destek sağlayan ve serüvenini tekrar başlatan da II. Abdülhamit olmuş.
Her padişah döneminde biraz daha büyüyüp biraz daha gelişmiş Kapalıçarşı. Kalın duvarlarını örten kubbeler zamanla biraz daha çoğalarak artırılmış. Sokaklara lonca denilen bir sistemle çeşitli zanaat gruplarının isimleri verilmiş ve sık sık denetlenerek asayiş sağlanmış. İpek Yolu ile imparatorluğun dört bir yanından gelen silah, mücevher, kumaş, antika gibi değerli ürünler burada bulunur ve esnafın satış ahlakına da sonsuz güvenilirmiş. Milli seyyahımız Evliya Çelebi yazdığı notlarda burasını muazzam bir kale olarak tanımlamış. Eski adı Çarşı-yı Kebir olan ve günümüz AVM’lerine ilham veren bu bambaşka diyarın şimdiki hali ise o zamanlardan çok daha başka!
30.700 metrekareye yayılan kocaman alanıyla hala dev, hala özel Kapalıçarşı. 5 cami, 10 kuyu, 1 şadırvan, 1 sebil, 14 hanıyla da Osmanlı’nın tarih şöleni gibi. Çarşıda 21 kapı bulunuyor. Ama en çok Çarşıkapı, Kuyumcular, Mahmutpaşa, Beyazıt, Nuruosmaniye, Sepetçihan, Çuhacıhan, Takkeciler kapılarından giriş yapılıyor. En aktif kullanılanları ise Nuruosmaniye ve Beyazıt kapıları ki, çarşının en renkli, en kalabalık caddesi olan Kalpakçılar Caddesi’ne erişimi bu kapılar sağlıyor.
Kapalıçarşı 66 sokağa ve geniş caddelere serpilmiş 4000 civarında dükkanı ve 500’ün üzerinde tezgahıyla görüp görebileceğiniz en renkli alışveriş merkezi. Fiyatlar ne kadar adil, ürünler ne kadar benzersiz bir fikir veremesek de gezdiğinizde havanızın değişeceği, içinizin şenleneceği bizce kesin. Yürürken sizi yoldan çeviren esnafın her dili konuşabilme ve sizi tavlayıp ürün satabilme özelliği ise takdire şayan. Her daim kalabalık olan çarşıda birçok mağazanın kemik müşterisini turistler oluşturuyor. Halı, antika, mücevher, seramik, deri gibi Türk sanatını yansıtan pahalı ürünler en çok da yurtdışından gelen turistlerce tercih ediliyor. Çarşıda hemen hemen her ünlü markanın replikasını satıyorlar ve ne alırsanız alın fiyat açılışını en yüksekten yapıyorlar. Yani niyetiniz alışveriş yapmaksa gitmeden sıkı bir pazarlığa hazırlıklı olmanızı öneririz.
Çarşıyı gezmekte amaç sadece alışveriş değil, hatta yapmasanız da olur. Rengarenk dükkanların arasında yürümek, şatafatlı kuyumcuların vitrinlerini incelemek, dövizcilerin sarrafların önünde ne olacak şu TL’nin hali diye iç geçirmek, oyalanmak, keşfetmek ve nostaljisini hissetmek gibi onlarca neden bile Kapalıçarşı’yı görmeye değer. İçinde yeme içme mekanlarından, postane ve bankalar da dahil birçok kuruluş göreceğiniz çarşının planını karışık bulsanız da aslında kendini pek hissettirmeyen bir düzeni var. Örneğin kuyumcular caddesini takip ettiğinizde takı imalatı yapan Zincirli Han’la kesişiyor yolunuz. Başka bir caddede bakırcılarla, bir diğerinde de el sanatlarına yoğunlaşmış esnaf dükkanlarıyla karşılaşıyorsunuz. Osmanlı zamanındaki birçok meslek tarihten silinip gitse de lonca sisteminin halen sürdüğü çarşıda aklınıza gelen her şeyi bulabiliyorsunuz.
Kapalıçarşı sadece dini bayram günlerinde dükkanlarını kapatıyor. Diğer günler (yani haftanın her günü) sabah 8:30 – 19:00 saatleri arasında açık oluyor. Çarşıya hangi kapısından girerseniz girin, girişler ücretsiz.
İstanbul’da eski Osmanlı izlerini süreceğiniz Tarihi Yarımada turuna Kapalıçarşı’yı da dahil ederseniz ve hakkını vere vere gezmek isterseniz yarım gün ayırmanız gerekiyor. Dilerseniz çarşı içindeki esnaf lokantalarında, restoranlarında yemek yiyebiliyor, meşhur Şark Kahvesi gibi çay kahve içebileceğiniz yerler de buluyorsunuz. Fatih gibi tarihi bir semtte konaklamak ise tam bu rotaya yakışır bir tatilin son adımı diyebiliriz! Dilerseniz İstanbul gezinizden önce Fatih otelleri listemizi inceleyebilir, tatil planlarına şimdiden başlayabilirsiniz.