1987’den beri, farklı küratörlerin elinden çıkan farklı konulara dikkat çekmesiyle, İKSV’nin hayatımıza kattığı bir etkinlikler bütünü Bienal. Her ne kadar pandemi nedeniyle bir yıl kadar planlar aksamış da olsa bu sene 17. İstanbul Bienali olarak yine İstanbul’un birçok yerine sanat durakları kuruldu.
{ad:0}Ayrıca ufak bir not, İstanbul Bienali Orta Doğu ve Balkan bölgesindeki düzenlenen en geniş çaplı sergi. Bu büyüklük kapsamında da bunu kaldıracak bir kitle için hem düşünecekleri hem de sanata doyabilecekleri boşluklar yaratıyor. İnsanlar bu etkinliklerde zihinlerini açarak bambaşka bir çerçeveden hayatı anlamlandırıyor, bu sanat eserleri sayesinde farklı düşüncelere de tanık olmuş oluyorlar. Özellikle İstanbul gibi duramadığımız, yerimizde sayamadığımız şehirlerde bu tarz sanat noktalarının olması kent hafızası için de oldukça değerli.
Şehirde çeşitli yerlere yayılan Bienal, bu rotalarda çeşitli sanatçı ve farklı işlerle bizi karşılıyor. Normalde her iki senede bir tema kapsamında olan Bienal, bu sene kendi içerisinde de bir değişime ve yeniliğe yöneldi, bir teması olmadığını açıkladı. Bir teması olmaması nedeniyle de rotalar aslında bir hayli serbest ve hareketli.
Şimdiye dek on altı bienali hayatımıza katan İKSV, bu sayede her iki yılda bir, o dönemin konjonktür ve yapısını sanatsal bir bakış açısıyla gözler önüne serdi. Ayrıca sadece sanat severlerin sanatı izleyebileceği bir etkinlik olarak da kalmadı. Sanatseverlerin sergilerin dışında, etkileşimli performanslara katılmasını, film gösterimlerinde bulunmasını, atölyelerde üretim yapmasını ve panellerde sanatçılar ile bir araya gelip sanatı ve toplumu tartışmasını da sağladı.
Sanatseverlerin yanı sıra İKSV, yurt içi ve yurt dışındaki sanatçılar için harika bir sanat çevresi oluşturacakları ve kendilerine bir ağ kurabilecekleri bir ortam da yarattı. Bir araya gelen küratörler, galeri sahipleri, sanat koleksiyonerleri ile eleştirmenleri, yerli ya da yabancı sanatçılar böylece yıllar içerisinde güçlenen ve dünya tarafından önemli kabul edilen bir uluslararası platforma da dahil olmuş oldular.
Gelinen noktada, dünyadaki sanat takipçileri ve sanatseverler tarafından merakla beklenen ve içerisinde ne olacağı, hangi küratörlerin seçileceği, bu sefer hangi konuya parmak basacağı ve dikkat çekeceği büyük heyecanla gözlenen İstanbul Bienali 2022, bu sene 17 Eylül - 20 Kasım tarihleri arasında kapılarını herkese açtı!
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu sene aslında bienalin tamamını kapsayacak bir anahtar sözcüğü yani teması yok. Fakat aslında yine de bir çatısı var. Zaten küratörlerinin de bienal hakkındaki yorumlarını biraz internette araştırdığımızda onların da bienali çatısız bırakmak gibi bir dertlerinin olmadığını göreceksiniz.
Özellikle bir tema seçilmemesinin altındaki ilk neden aslında pandemi. Covid salgını ve yaşananlar sebebiyle Bienal bizlerle buluşmak için bir sene daha beklemek zorunda kalmıştı. Bu bekleyişte de seçilen küratörleri bu seneki ve 30 yılını devirip 35. yılını dolduran Bienal’in hem kapsam hem vizyon hem de sanatsal derdi olarak diğerlerinden görece farklılaşması gerektiğini düşünmüşler. İKSV’nin paylaştığı basın bültenindeki küratör açıklamalarına göre de kesinlikle pandemi sonrası, Bienal’in kendi sınırlarını aşması gerektiğini, kendi kalıplarının dışında seyretmesi gerektiğini düşündüklerinin altını çizmişler ve bir tema seçmeyip serginin sürecine, şehirde kaldığı süre boyunca ki yaşamına odaklanıp aslında bir yandan da ortaya koydukları tema ve manifestoyu daha yaratım sürecinden itibaren de bizlere hatırlatmışlar. ''Hayat bazen anahtarlar istemez, sadece yaşamak gerekir ve yaşamda nefes almaya odaklanmak gerekir.'' Bazen gerçekten de yaşamaya bakmak gerekiyor, hayatta kalmaya, ertesi gün gözleri yeniden açmaya odaklanmak gerekiyor.
Bu seneki küratör takımı Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh’in katılımından oluşmuş. Yine basın bülteninde üç küratörün yaptığı açıklamaya göre, davet ettikleri sanatçıları ve sanat oluşumlarını ''hayatta nasıl kalacaklarıyla'' kendilerince yüzleşen ve kaygılarından kaçmayan kişi ve topluluklardan seçmişler. Küratörler sanatın, zihin labirentinde kısa yollar bulundurabilecek bir güce ve büyüye sahip olduğunu düşünmüşler. Ve bu yüzden de Bienal’e yolu düşen herkesin üreten ya da izleyen bu labirentlerde kaybolmasını ve kendi kaygılarıyla Bienal süresince ve sonrasında yüzleşmelerini hedeflemişler. Çünkü küratörlerde bu süreçlerde kaygılı olduklarını saklamıyorlar. Zaten yaşama dair kaygılarımızı da paylaştıkça rahatlamayacak mıyız?
17. İstanbul Bienali teması sergi kataloğunda ''kompostlama'' olarak geçiyor. Kompostlama ise şu demek; konuların birbiri içerisinde erimemesine rağmen birbiri içerisinde bir harmoni yakalaması. Mesela zeytin yağı ile içerisine tamamen çözünmeyen biberiye eklenmesi... Birlikte bir harmonileri var fakat hala kendi özelliklerini koruyorlar.
Eğer bitkilerle haşır neşir iseniz de kompost tanımına aşinasınızdır aslında. Genelde gübre dendi mi kompost kelimesi muhakkak orada bir cümlenin içerisinde kendine yer bulur. Evdeki sebze ve meyve atıklarını biriktirip, toprağa katarsınız ; toprağın vitamini artsın ve besleyiciliği çoğalsın diye. Zamanla da toprağa kattığı sebzeler ve meyveler toprağın içerisinde çözünmeye başlar, bu işleme de kompost denir. İKSV’nin yayınladığı sergi kataloğunda da kompost kavramının ortaya çıkışı çok keyifli bir şekilde anlatılıyor. Sergi direktörü Elif Hanım, pandemi içerisinde üç küratörle ve küratörlerin seçtiği sanatçılarla mektuplarla ve e-postalarla iletişime geçmiş. Ve bu iletişimlerde de altı adet akış ortaya çıkmış. Bu akışlardan küratörler, kitapta serginin nakaratı diye bahsediyorlar. Bu akışın içerisinde ise karantina boyunca sanatçıların yaşadıkları duygusal iniş ve çıkışları ve bunların sanatsal yönlerine etkileri bulunmakta. Pandeminin yarattığı sıkışmışlığın bir tohum olup şu an, İstanbul’da 20 Kasım’a kadar filizlenip yeşermesi düşüncesi insanın içini umut dolduruyor gerçekten de. Hele bir de eserlerin bu kaygıyı taşıdığı kadar aslında bir umudu da içinde barındırdığını gözlemek insanı aşırı derecede heyecanlandırıyor.
''Kompostlama'' dedikleri bu çatı altında ise, şehirde üç ana rota var. Bu rotaların dışında ise şiir bienali diye adlandırılan bir kısım ve yine film gösterimleri de mevcut. İsterseniz gelin İstanbul’da düzenlenen Bienal noktalarını bu yazımızda sizlere anlatalım.
Bu sene, geçmiş yıllardaki bir sanat mekancılığı da yok. Aksine şehrin tamamını bir sanata dönüştürme arzusu var bienalin içerisinde. Bu yüzden kitapçılar, sahaflar, huzurevleri, metro durakları, hastaneler ve Açık Radyo gibi özel mekanların da bulunduğu birçok mekan bienalin içerisinde mevcut. Tabii ki normalde kapsam dışı sayılan bu yerler dışında bir de her zamanki gibi bienalden beklenen yerler de var. Bunların başında klasikleşmiş olan Beyoğlu’nda bulunan Merkezi Rum okulu var. Çinili Hamam, Barın Han, Küçük Mustafa Paşa Hamamı, Pera Müzesi ve Müze Gazhane gibi yerler de yine farklı rotaların içerisinde mevcut. Bir de göçmen sanatçıların kurduğu bir sanat alanı da yine bu seneki bienalin içerisinde.
Bienalin sergileri ise Fatih, Beyoğlu ve Kadıköy’de yoğunluk gösteriyor. Bu üçünü zaten çoğu sanatsever rotaya dönüştürüp gezmeyi tercih edebilir. Tüm gün de gezip üçünü bitirebilirsiniz ama semtlerin birbirine uzaklığı biraz koşturmanızı gerektirebilir. O yüzden üç günde üç rotaya ayırmak en ideali gibi duruyor.
Beyoğlu Rotası: Beyoğlu rotası 3-4 saat süren bir rota, hafta içi giderseniz de sizin için çok rahat olur. Sakin sakin sanata doyarsınız hatta. Zaten bu rotaya dahil olan mekanlar yıllardır da Bienale ev sahipliği yapan yerler. Örneğin, Pera Müzesi bu sene dördüncü kez, Merkezi Rum Okulu da 99 yıl itibariyle kapılarını bizlere açmakta. Bu iki mekan dışında ise Performistanbul’un Canlı Sanat Araştırma Alanı yine Bienal kapsamında gezilebilir.
Kadıköy Rotası: Kadıköy’de ise Bienal’e Müze Gazhane ve savaş nedeniyle göçmen statüsüne geçmek zorunda kalan zorunda kalan Suriyeli sanatçıların alanı arthereistanbul ev sahipliği yapıyor. Bu rotada ise elinizde bir kahveniz varsa, 2 saatiniz yeter fakat arada bir kahve molası vereyim ve iki mekan arası gördüklerimi değerlendireyim derseniz yine yarım gününüzü ayırabilirsiniz.
Fatih Rotası: Son olarak ise Fatih rotası var. Katılımcıları en çok heyecanlandıran rota burası olabilir. Çünkü Fatih Bienal’e ilk kez katıldı ve buradaki birçok mekan da kapılarını ilk defa sanatseverlere açtı. Özellikle Fatih’teki son yıllarda gerçekleşen dönüşümü düşünürsek gerçekten de heyecan verici bir rota. Yurt dışı basınında yer alan sanat eleştirileri ve haberlerinde özellikle Fatih bölgesinin Bienal’e katılmasının cesur ve şehrin öznesi olduğunu vurguladığından bahsediyorlar. Bu Bienal kesinlikle şehri öznesinde tutuyor ve şehrin kaygılarının aslında ne kadar da biz olduğunu bize hatırlatma peşinde koşuyor. Fatih rotasında ise, Zeyrek’te bulunan Çinili Hamam, Barın Han ve Küçük Mustafa Paşa Hamamı var. Buraları da yine görece pek yakın değiller ama yarım günde keyifle gezebilirsiniz. Bir de rotaların dışında kalan, Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi var. Bu bahçeyi zaten Bienal’den bağımsız da görmelisiniz. Şifa geleneklerini halen canlı tutan bir manevi durak. Gerçekten bu bahçeye gittiğinizde burada derin birkaç nefes almanın bile ilaç gibi geldiğini hissedeceksiniz. Bienal kapsamında da gitmişken hem 700’e yakın, belki de daha fazla olan bitkiyle haşır neşir olacak, hem de sanata doyacaksınız.
Ücretsiz olarak gezilen Bienal kapsamında, İstanbul Bienali mekanları 14 farklı alanda 3 rotaya yayılmış bir halde. İstanbul gibi hızlı bir şehirde bu kadar durak yaratabilmek ise gerçekten harika bir fikir. Detaylı olarak Bienal mekanlarını merak ediyorsanız, sizler için rotaları daha detaylı olarak aşağıda listeledik.
''Şiir ve Kuşku'' 5 Kasım 2022, Cumartesi, 17.00-19.00 Nostalji Kitap & Kahve Moderatör: Süreyyya Evren Konuşmacılar: Devrim Dirlikyapan, Haydar Ergülen, Bejan Matur
''Dijital Çağ ve Şiir'' 5 Kasım 2022, Cumartesi, 15.00-16.30 Nostalji Kitap & Kahve Konuşmacılar: Hayriye Ünal, Murat Üstübal, Hakan Şarkdemir, Atakan Yavuz
WWN Konuşmaları #5 22 Ekim 2022, Cumartesi, 15.00 Moderatör: Burcu Yağcıoğlu
Bu konuşmada Ursula K. LeGuin’in "Rüyanın Öte Yakası" romanı, iklim krizi bağlamında incelenecek. Özellikle iklim bilimkurgusu severseniz muhakkak şans verin.
Akademi 5 Kasım 2022, Cumartesi,15.00 Konuşmacılar: İbrahim Cansızoğlu, Kerem Ozan Bayraktar, Borga Kantürk, Yasemin Nur
Bir kurum ve kavram olarak konuşmacılar ''akademi'' yi masaya yatıracaklar.
HOPE Alkazar’da düzenlenen film gösterileri;
Pera Müzesi’nde düzenlenen film gösterileri;
İstanbul Bienal’i her ne kadar ücretsiz olsa da, ücrete tabi olarak rehberli turlarla da sergileri gezebilirsiniz. Uzman sanat rehberleri ile günün istediğiniz saatine biletinizi alarak Barın Han, Müze Gazhane ve Pera Müzesi’nde birer saatlik turlarla da Bienal’i gezebilirsiniz.
Bienal boyunca Barın Han’ı her Çarşamba ''Bienal’de Bir Gece'' kapsamında saat 20.00 itibariyle, yine turlar eşliğinde gezebilirsiniz. Eğer bebekli bir sanatseverseniz yine biletinizi alıp ''Bebekli Sabahlar'' turlarını da değerlendirebilirsiniz.
Özellikle Fatih Rotasını ve Şiir Hattını sanat severlere tavsiye ederiz. Gerçekten İstanbul’un şairane bir güzelliği ile başrolde olduğunu, aslında ne kadar anaerkil bir şehir olduğunu ve bize kucak açan bu annenin de sevgiye ihtiyacı olduğunu bize hatırlatan İstanbul Bienal’ini 20 Kasım’a kadar ziyaret edebilirsiniz.
Sanat dolu günler dileriz!