Bugün özgün kapitalizm ve liberal ekonomi ile başa oynayan Çin’de yasaklar giderek azalıyor. Bunlar arasında en önemlisi, geçmişte bulunduğu bölge dışına çıkması sınırlanan 1,5 milyarlık nufüsun gerek kendi ülke topraklarında gerekse dünyada gezmeye, dolaşmaya teşvik edilmesi. Geçmişte başka ülkelerden vize alma zorluğu olan Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşları, Türkiye dahil birçok ülkeye kolaylıkla gidebiliyor.
Tabii aynı rahatlığın ve kolaylığın Türk vatandaşları için geçerli olduğu söylenemez. Turistleri bırakalım işadamlarının bile Çin vizesi almasının giderek güçleştirildiği bu dönemde, ülkeye gelen yabancı turistlere birkaç günlük bedelsiz turistik vize verilebiliyor. Çin hükümetinin bu sınırlamaları bizimle birlikte Afganistan, Nijerya gibi ülke vatandaşlarına uygulamasında, Işid benzeri terör örgütlerinin en çok bu ülkelerin pasaportlarıyla yakalanması gerekçe olarak gösteriliyor. Elbette, dünyayı kasıp kavuran güvenlik endişesi sadece Pekin’e özgü değil, o nedenle de önlemler anlaşılabilir.
Avrupa’nın koruduğu barok mimarinin tersine, Pekin’de gördüğüm mimari örnekler, yeni yükselen gökdelenler, küçük bir kasabayı tek bir binaya sığdırmayı başaran yeni dünya düzeni anlayışının hakimiyeti, inşaatın kutsandığı bir ülkeden geliyor olmama rağmen, beni şaşırttı. Bu mimari devler, biz küçük insanları ezmeye çekinen Guliver’e benzemiyorsa nedir? İnsanın hayalgücünün sınırlarını zorladığı ve alışılmadık tasarımların boy boy yükseldiği Pekin caddeleri, Avrupai anlayışın nasıl da modasının geçmekte olduğunu gösteriyor. Belki de bu da bir çeşit Asya usulü yeniden doğuş... Yakın gelecekte direksiyonda Çin’in olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bu durumu açıklamak için dev gökdelenler yeterli olsaydı, Arap ülkeleri de örnek gösterilebilirdi ama durum bundan biraz farklı.
Kişisel özgürlüğün hassas bir noktaya ulaştığı, toplumların tek bir vücut gibi hareket edebilme kabiliyetinin arttığı ve işin kötüsü de istenilen yöne çevrilebildiği bir dönemde, Çin’in yarattığı bu dünya bireyden çok kitleye odaklanıyor gibi duruyor. Toplumların ve devletlerin birbirinden farklı tercihlerinin gelecek kuşaklarda nasıl bir etkiye sahip olacağını göreceğiz, en azından yakın gelecekte. Şimdilik benim gibi cep telefonunu doğduktan yıllar sonra görebilen herkesin, Pekin gibi büyük şehirlerde yaşanan değişimlerin hızı ve etki alanı karşısında şaşırdığını tahmin etmekle yetineceğim. Gelecekte kırsal yaşamın çekiciliğine kapılan kuşaklar görmekte zorlanabilir miyiz diye düşünmeden edemiyorum.
Pekin’de teknolojinin envai çeşitte tezahür ettiği gündelik yaşamın içinde bir insan-robot karışımı varlık gibi hissetmek işten bile değil. Teknolojinin büyüsüne kapılmadan dolaşmak zor. Eski şehir, adından da belli olduğu gibi eskisi gibi ama yeni Pekin’de insan kafasını havaya kaldırmadan edemiyor.